Takip Et

8 Ekim 2011 Cumartesi

Kral Çıplak


Dün Alman Milli Takımı ile İstanbul karmasının maçını izledi tüm Türkiye. Almanya tüm Türkiye ye öyle bir tokat patlattı ki yıllardır söylenen yalanlara nasıl kandığımızı,nasıl inanabildiğimizi gördük. Maçta şu iyiydi şu kötüydü diye analiz yapmaya gerek yok. Hiddink'in tek doğrusu,dediği gibi "bu iş tam Türk işi olacak" yani son dk. kadar şampiyonaya katılıp katılamayacağımız belli olmayacak. Fatih Terim ile başlayıp Hiddik ve Fatih'in fedaisi;Oguus Çetin le devam eden "Türk Futbolunda ki çöküş"e dün bir kez daha şahit olduk. Dün İstanbul karmasının ilk yarıda ki ortaya koymak istediği futbol,mahallede topunuzu zorla elinden almaya çalışan abilerinize kafa tutmak gibi bir şeydi. En sonunda abi patlattı bir tokat,sizde geçip yerinize oturdunuz.


  Futbolda en önemli olay nedir? Bence dünde gördük "beceri"dir. İlk dk.larda Hamit'in karşı karşıya kaldığı posizyonda koca kale varken,kale ne kadar kapalı olursa olsun kaleciye nişanlaması becerinin nekadar mühim olduğunu gösterdi. Gol kaçınca "Almanlar affetmez bu tür pozisyonları" derken, bir takımda kalecinin ne kadar önemli olduğu hatta bana göre kalecinin bir takımın yarısı olduğunu dün gösterdi bize "Neuer". Topu eline alır alamaz forvete verdiği uzun bir pasla,hangi akla hizmet onu defansa aldılar bilmiyorum ama "Sheva" dan mimli Servet,birebirde kendi ekseni etrafında dönmeyi tamamlarken Almanya golün sevincini yaşamış,top santraya dikilmişti.
  Maçtan önce hangi oyuncumuz çıkıp ta,canı gönülden "biz Almanları yeneceğiz"  dedi yada öyle bir söylemde bulunan oyuncu var mıydı? Herkes bir puana şartlamıştı kendini çünkü Alman Milli Takımı ile İstanbul karmasının arasındaki farkın Malaga-Barca arasındaki fark kadar olduğunun bilincindelerdi. Bir çok arkadaşımız maçtan zevk almadığını söylüyor,bende diyorum ki yanlış tarafı izlemişsiniz,ben çok zevk aldım maçtan. Son zamanlarda izlediğim en iyi Alman Milli Takımı vardı sahada. Antrenman maçı gibi adamlar İstanbul karmasının ceza sahasında paslaşıyorlar,kaleye neredeyse hiç müdahale görmeden ilerliyorlardı.
 İkinci yarı başladığında "ilk yarı oynadığınız yeter" der gibi Almanya oyunu ele aldı. sahada ne yaptığını bilmeyen bir takımla yapması gerekeni çok iyi bilen bir takım vardı.


  İkinci gol,kaleci yetiştiren antrenörler için tam bir ders niteliği taşıyor bence. Pozisyonu hatırlayanınız var mı? Kaleci tehlikeyi sezdi,ceza sahasının dışına çıkıp topu karşıladı yada öyle bir şeydi işte. Bizim liglerimizde ki kaleciler o pozisyonda ne yapar diye düşünürsek hatta anket yapsak,bir çoğumuz topu hemen ceza sahasından uzak bir yere ve genelde de taca atacağımızı söyler. Neuer ne yaptı peki? Daha önce hiç görmediğim bir şekilde sağ ayağının dışı ile Q7 tipi bir vuruşla forvet oyuncusuna asist yaptı resmen. Sonrasında bir pozisyonda abartıp ceza sahası dışına çıkıp stoper gibi çalım atıp topu arkadaşlarına kazandırması da takımda bir  kalecinin ne kadar önemli  olduğunu gösteriyor.

 Arda oyundan çıktı,kendince haklı nedenlerle kızdı Hiddink'e. Hiddink maç sonu açıklama yaptı "arda azeri maçında daha iyi olması için oyundan aldım". Bu ne demek peki? O saatten sonra maçı çevirmemiz imkansızdı bu yüzden ardanın oynamasına gerek yoktu. Peki Hiddink,maç 1-0  devam ederken neden oyuna ikinci bir forvet almayıp golü yememizi bekledin. Hatta neden forvet değişikliğini 83. dk. dan sonar yaptın? Kazım gibi bir oyuncu aldın,adıktan sonra kaç kere topla buluştu,koştu,çabaladı,kendini parçaladı? Bu ülkenin kendi çocukları varken "Ben Britanyalıyım,pasaportum Türk sadece" diyen birini bu takıma canla başla savaşsın diye alıyorsanız, tüküreyim sizin kazandığınız başarılara. İkinci ligden oyuncu alın,kötü oynasın ama "TÜRK" olsun. Belçika'nın hocasını bu maçta başımıza verseler bu kadar zarar veremezdi takıma ve ülkeye.


 Bundan sonra ne olacak? Banane! Ben mi alıyorum o kadar yıllık maaşı? Ben mi yan gelip yatıyorum yıllarca? Hem biz kimiz ki? Köşe başlarını patronlar tutmuş,herşey onların isteğinde yürüyor,taraftarı dinleyen mi var? Neyse...

 Bunda sonra şu olacak; Hani o maçtan önce bir çok taraftarın sövdüğü,kızdığı adam var ya "Mesut" onun testislerini yemeye "hadi aslanım,unutma sen TÜRKSÜN" demeye başlayın,yoksa  bu  İstanbul karması şampiyonaya ancak izlemek için gider. Taaki bu formayı hak edip,bu ülke için terinin son damlasına kadar savaşacak bir teknik ekip ve kadro yaratana kadar..

Muzaffer ŞAHİN
muzaffer@kayserispor.org

3 Ekim 2011 Pazartesi

Artılar ve Eksiler

   Dün çok farklı bir müsabaka izledik,gerçekten artılar ve eksilerle dolu bir maçtı. Nitekim bu bahsedeceğimiz artı ve eksiler daha öncelerden de olmasını yada olmamasını istediğimiz şeylerdi. Nitekim o kadar değişik bir karşılaşma izledik ki dün akşam hangi olayları özetle anlatacağıma şaşırdım.
   Adettendir, maça çıkan kadroyu ilk olarak yorumlamak. Maça ideal kadromuzla çıktık sayılır. Okay'ın sakatlığımı var yoksa o bölgeye Engin'i mi monte etmek istiyor  Şota halen anlamış değilim. Okay'ın istediğinde ne yapacağını ve Engin'in Milli takımlarda ki performansını biliyoruz. Aslında Fb maçında fena oynamamıştı Engin ama formda bir Okay'ı tercih ederim şahsen. Neyse... Maça her zamanki gibi kontrollü başladık ama ilk dakikalardan başlayarak gördüğüm bir olay vardı ki "defans oyuncumuz Zurab" oyunkuruculuğa soyunmuş,kavisli paslar atarak gerek hucumcuları gerekse kanat oyuncularını pozisyona sokmaya çalıştı. Amrabat'ın Gökhan'a yaptığı asistin başlangıcını yani pozisyonu hazırlayan isim o oldu. Golün hemen sonrasında ise Nobre'nin ceza sahasında topla buluşmasını engelleyemeyen isimde o oldu. Aslında kaleci çıkar düşüncesi mi oldu yoksa arkasındaki Nobre'yi fark mı edemedi anlayamadım. Üst üste yaşanan bu iki pozisyonda da hem artısını hem eksisini gördük. Sonrasında oyun biraz soğur gibi oldu 



   Yediğimiz ilk gol öncesi malesef bu sezon sıkça gördüğümüz bir hakem hatasıyla daha karşılaştık. Riveros'a yapılan müdahaleyi görmeyen hakemin devam demesi ve pozisyonun golle sonuçlanması hakemler hakkındaki düşüncelerimizi bir kez daha haklı çıkardı. "MHK Kayserispor maçlarına hakem değil taraftar gönderiyor" Golü yedikten sonra maça biraz asılırmıyız düşüncesindeydim ama Santana gibi birinden beklenmeyen bir hata ve her sene ligin en jeneriklik golünü yeme ustası olan biz,bu seneyide boş geçiremezdik tabi. Navarro kızardıktan sonra Engin'in oyundan alınması sürpriz olmadı. Maçın geneline bakarsak Engin,dün takımın en kötü oyuncusuydu,bizim adımıza en büyük eksi oydu. Çıkana kadar hiç bir faydası olmadığı gibi zaten doğru dürüst yapamadığımız pas trafiğini de aksattı. Umarım Engin böyle devam etmez çünkü ondan çok şeyler bekliyorum. Oyuncuları tek tek analiz edip laf kalabalığı yapmak istemiyorum.




  İkinci yarı başladığında bundan önceki iki karşılaşmada da izlediğimiz gibi takım hızlı başladı. Hele hele rakibin oyunun hemen başlarında kızarması, her ne kadar hakeminde MİY oyuncusu olduğunu varsayarsak, kağıt üzerinde sayıyı eşitlemiş olduk.Günün en büyük eksisi Hakem Tolga Özkalfa idi zaten. Hızlı başlayan maç ataklarla devam ederken  günün başarılı ve lise not defteri gibi üst üste artılarla dolu ismi Amrabat,kendinden beklenmedik bir şekilde pas vermeyi tercih edince ikinci golü atmamız pekte zor olmadı. Biz onun bencilliğine alışmıştık çünkü. Gökhanın gol sonrası derin bir "ohhhh,çok şükür" der gibi sevinmesi kendi açısından büyük bir artıydı. Nitekim golü attıktan iki dakika sonra ileriye atılan uzun pasta rakibinin arkadan gelip yetişmesi eski Gökhan'dan kat kat uzak bir görünü sergilediğini gösterdi. Ama zamanla oda olacak deyip kendimizi ümitlendirelim.



   Şota dün bende büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Oyunda Sefa Yılmaz çıktı,tamam yoruldu takıma daha dinamik birisi gerekiyordu ama bana göre bu kesinlikle Troisi olmamalıydı. Nadir gibi sağ açık oynayabilen topla daha iyi işler yapabilen,serbest vuruşları iyi değerlendirebilen,gerektiğinde kaleye iyi şutlar çekebilen bir adam varken Troisi gibi "Bal yapmayan arı" nın dünkü maçta yeri yoktu bence. Birde Apo-Furkan ikilisinden sürekli Apo tercihini yapmakta bence anlamsız hale geldi. Furkan'a bi şans tanıma zamanı geldiğini düşünüyorum.
   Son anlarda biraz daha baskı kurmaya çalışsak ta Nurullah hoca "deplasmanda bir puan iyi puan" mantığıyla 9 kişiyle kendi yarıalanını bile terketmeden maçı bitirmek istedi. İlerde çoğalamayan ve nasıl oyun kuracağını bilmeyen takımımızda MİY'e yardım ederek maçın berabere bitmesini sağladı. Dediğim gibi artı ve eksileri bol bir maç oldu bizim için. Kırmızı kartlar,ilk goller,ilk asistler,jeneriklik bir gol,oyuncu değişiklikleri vs... Dolu dolu bir maçtı taraftarlarımız açısından. Bu arada MİY taraftarınıda kutluyorum gerçekten. O kadar yoldan gelip takımlarını desteklemeye çalıştılar,üstelik sayıca fazlalardı bile ama yinede o sayıya rağmen çokta etkili olmaladılar. Takımları ikinci yarı baskı yerken biraz daha canlı olabilirlerdi. Yinede tebrikler,gördüğüm en kalabalık Anadolu takımı deplasman tribünüydü.
  Malesef dün de gördük ki bu takımın iyi bir oyunkurucuya,nerde duracağını ve ne yapması gerektiğini bilen bir forvete ihtiyacı kesinlikle var. Ve bana göre bu sezonun en büyük kazancı bu takımı birbirine kaynaştırabilmek olacaktır. Tabiki sezon sonunda yine her sene sonu yapıldığı gibi on kişi gönderip yirmi kişi almazsak.Nitekim, şu anki tablo pekte parlak görünmüyor. Amrabat her maç böyle oynarsa,Gökhan'ı her maç  besler "gol atmam,attırırım" derse o zaman işler değişir.Orta alana birini monte edemezsek her maç ne yaptığımızı bilmeden oynamaya devam edeceğiz. İnşallah devre arasına kadar kaybedilebilecek en az puanla tamamlarız. Yoksa ligin ikinci yarısı daha zorlu geçecektir bizim içi.Dediğim gibi bunlar sadece tahminden ibaret. Eğer kafamızı kuma gömmeye çalışırsakta; "POLYANNA bizler için söylüyor: Bugün 23 Nisan,neşe doluyor İnsan"

Muzaffer ŞAHİN
muzaffer@kayserispor.org