Takip Et

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Problem Futbol değil Türk Futbolu.


Son zamanlarda Türk futbolunda yaşanan gelişmelerden sonra bir çoğumuz yada en azından ben ve benim gibi düşünenler diye nitelendirelim “futboldan soğudum” gibilerinden laflar etmeye başladık. Sebebi çok açık,bir sezon boyunca çalış çabala ama gel gör ki senaryosu önceden hazırlanmış bir oyunda figüran rolü biçmişler haberimiz yok. 
Türk futbolu öyle bir pisliğin içine battı ki (bence) bu pislik öyle bir kaç cezayla bitirilebilecek bir şey değil. Fenerbahçe kulübü ceza aldı ama çok çok geç verilen ve TFF tarafından verilmeyen bir ceza. Bu ne demektir? Fenerbahçe,TFF tarafından  korunmaya çalışılmış,diğer kulupler bu korumayı desteklemiş fakat UEFA “hayırdır beyler” deyip bu işe son noktayı koymuştur. Nokta koyma olayı sorunu kökünden halletme değil tabi ki, sadece ilk başlarda yapılması gerekenlerin en sonda ve bizden olmayan biri tarafıından yapılması.
Sonrasında yaşananlar bence daha garip. Öyle yada böyle Fenerbahçe’nin suçlu olduğu halen anlaşılmamıştır ve o iddanamelerde Trabzonspor da var,onunda suçlu olup olmadığı belli değil. Eee madem öyle Fenerbahçe niye Ş.L. ne  gönderilmedi? yada adı  şike iddaalarında geçen diğer takım neden Ş.L. ne gitti? TFF nin üzerinde o kadar çok  baskı vardı ki zaten gırtlağına kadar pisliğe batmış ve tarihin kapkara sayfalarına isimlerini altın harflerle kazıtacak Mehmet Ali Aydınlar ve ekibi  Trabzonspor’a “alın size Ş.L. susun biraz,nolur yeter üzerime gelmeyin” dedi, Trabzonsporda “aldım kabul ettim” dedi. Peki mantık açısından A.L. ilk maçı oynayıp rovanş hazırlığı yapan bir takım nasıl olur da Ş.L. ne katılabilir? Böyle bir hak varsa bu tamamen Kayserispor’un hakkıdır. Tabi Kayserispor’dan birisi çıkıp ta “yahu arkadaş ne yapıyorsunuz,yangından mal kaçırır gibi iş mi yapılır ” demesi gerekirken tam tersine destek açıklamalarına devam etmektedir. Bu mevzuu da çok çok uzayıp gidecek bir konu ona hiç değinmek istemiyorum zaten.Cem Yılmaz’ın Uşak-Bahçıvan-Kahya üçlemesi gibi.TFF ip yumağıyla oynayan kedinin ipe dolanması gibi bu pisliğe öyle bir dolandı ki çık ki çıkabilirsen.
Bu şike işini anlatmaya kalksak herhalde Herry Potter hikayeleri gibi bir türlü bitmeyecek. Biz asıl mevzuya dönelim. Öldük,bittik,yönetim istifa,taraftar ilgisiz,maç kötü vs… Dünyanın bir çok ligini şöyle göz ucuyla takip eden herkes az çok biliyordu ki bu durumlar sadece bizim ligde yaşanmakta. Dünyanın hiç bir yerinde büyük tabir edilen takımların korunup kollandığı başka lig yoktur. Bir önceki hafta koruması gerekilen takım korumadığı zaman ulusal medyada dar ağacına adam asma oyunu oynayan başka ülke yoktur sanırım. Hakemlere bu kadar baskı yapılan,hakemi kandırmaya çalışan futbolcular,etki altına almak isteyen teknik adamlar ve daha niceleri… Hepsi yeni adıyla Spor Toto Şike liginde…
Bu psikolojiyle ve özellikle son zamanlarda yaşanan şike olaylarından sonra ligin izlenilebilir bir yanının kalmadığını düşünen futbol severlerden biriyim.  Yazının başında dediğim “futboldan soğudum” lafının aslında “Türk futbolundan soğudum” olması gerektiğini hatırlattı sağolsun “Barca” Barca buna bir örnek aslında,herhangi bir avrupa ligi maçını izleyin,ligimizle arasında ne kadar fark var anlayacaksınız. Ne hakeme oynanıyor,ne ortamı germek için bişey yaplıyor nede başkanları maç sonrası yada maçtan önce çıkıp bi açıklama yapıyor. Bu zamana kadar ManU nun başkanının adını hiç duydunuz mu? Ya bizde? Başkanı çıkar konuşur,yöneticisi çıkar konuşur,oyuncusu çıkar konuşur,o takımın taraftarı sanatçı çıkar konuşur, konuşurda konuşur. Herkes o kadar biliyor ki bu sporu herkes kendince profesör olmuş.
“Futboldan soğumak” genellemesi yaparsak bu çok acımasızca olacaktır,nitekim dünya üzerinde bu oyunun asıl temsilcileri bizlere nasıl “FUTBOL” oynanır öyle bir gösteriyor ki, sahura kalmayacak insanın ramazan davulcunun sanki evin içinde çalıyormuş gibi çıldırtan davul sesine  ”tamam lan tamam kalktık ne çalıyon yeter” diye verdiği tepki gibi oluyor. Ama şu var ki Türk futbolundan soğuduğumuz,iğrendiğimiz,tiksindiğimiz aşikar. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa bir an önce yapılmalı. Hatta Ordu artık devlet yönetimine el koyamıyor ama şansını bir Futbol yönetiminde denesin derim.  Çünkü bu saatten sonra ancak radikal kararlar alınmalı ve bunu kesinlikle MAA ve ekibi yapamayacak bu anlaşıldı.
Muzaffer ŞAHİN
muzaffer@kayserispor.org

9 Ağustos 2011 Salı

Oguus Çetin: Fatih’in fedaisi




Günümüzde bir çok kişi, ki buna bende dahil olmak üzere Türk Milli takımına seçilen futbolcuların gerçekten “önceleri şerefli olan” bu formayı hak edip etmediğini düşünmekte ve hayıflanmaktadır.İlk önce  acaba biz mi ön yargılı davranıp hemen bazılarını dar ağacında sallandırıyoruz diye düşünüyorum ama sonrasında takımın başında ki isimlerden Fatih’in fedaisi Oguus Çetin i hatırlayınca bu fikrimden tamamen vazgeçiyorum.  Fatih terim kimine göre “İmparator” kimilerine göre “kurtarıcı” kimilerine göre “karizmatik” bir teknik adam. Bence Fatih Terim Türk Milli takımını 6 sene yerinde saydıran,Türk Milli takımını devlet dairesi gibi torpillilerle dolduran,Kendi bildiğinin dışına çıkmayı kesinlikle reddeden,yenilikçi değil gelenekçi ve bana göre artiz  bir teknik adamdır.  Dünyanın hiç bir yerinde  medyaya “ders almam,veririm” diyen bir teknik adam yoktur sanırım.
         Kendi döneminde Milli takımlara çağrılan oyuncuların bir çoğu kendi takımlarında yedek hatta ilk 18 e bile giremeyen adamlardı. Sokakta futboldan anlayan 10 kişiyi çevirsen 9 u daha belli olmayan bir sonra ki maçın kadrosunu kesinlikle sayardı. Halende öyle aslında,Fatih’in halefi bu görevi başarıyla yerine getiriyor. Şans eseri katıldığımız Avrupa Şampiyonası ve ordada devam eden ısrarı yüzünden kaybettiğimiz ilk Protekiz maçı. Forvetsiz gittiğimizi hiç saymıyorum bile.  Yine egoları yüzünden TV lerden izlemek zorunda kaldığımız bir Dünya kupası macerası var ki aklıma geldikçe kulaklarını çınlatmayı ihmal etmem.Kadir Has stadında ki Estonya maçı sonrası kendi takımının beceriksizliğini zemine yükleyen bir teknik adamdan bahsediyorum. Nasıl bir teknik adam kendi ülkesine bu kadar kötülük yapabilir ki? Nasıl olur da göz göre göre işe yaramayan adamları takıma çağırıp “ben yaptım oldu” denilebilir ki?. Vaybee… Takımın başından  gidem adam için bir sayfa yazı yazdık.
      Gelelim Fatih’in fedaisi Oguss Çetin’e… Kendi isteğiyle bıraktığı Milli takım koltuğuna zorla oturtulan “aman sen sadece ortada dolan biz sana takım kuraruz” denilen Guus Hiddink ile bi nebze olsun heyecanlanmıştık ki ilk kadro açıklanana kadar. Sadece bir kaç farklı ismin listeye eklendiğini gördüğümde “hadi canım” demiştim ama sonrasında görüldü ki Bu takımı Guus değil Oguus kuruyor. Peki Oguus kim?
     Fatih’in fedaisi. Seçilen oyuncularda hiç bir farklılık yok. Şakşakçı medya araya serpilen gurbetçileri cımbızla çekip alarak bunu bir devrim olarak nitelendirmişti. Ama çatlak seslerin yükselmesi çok fazla sürmeyecek ve malesef bu devrime de benzin koymayı unuttukları ortaya çıkacaktı.  Böylesine bir takımda nasıl oluyor da hakedenler değilde hiç bir şekilde işe yaramayan oyuncular yer alıyor. İşe yaramayan diyorum çünkü işe yarasa şu anda guruptan çıkma hesabı değil nasıl birinci oluruz hesabı yapıyorduk.  
     En önemli Belçika maçında Hasan Ali Kaldırım gibi 34 maçın 33 de 90 dk. sahada yer almış 1 maç cezasından dolayı oynayamamış,genç ve dinamik bir sol bek varken daha kendi taraftarının bile “lan bu ş…z hangi takımda oynuyor” diye sitemde bulunduğu aylardır sakat ve ayağına top değmemiş bir Çağlar Birinci’yi hangi akla hizmet milli takıma davet ettiler biri bana açıklasın. Nitekim  yediğimiz gol de çağların hatasıdır.  Parayı alıp yan gel yat yapan Guus Hiddink aceba bu kadrolar açıklanmadan önce hiç mi araştırmıyor bu adamlar kim diye? 
    Son açıklanan kadroda Ligi ikinci bitiren Trabzonspor’un 1 oyuncusu kadroda yer alırken, düşmemesi son maçlarda kesinleşen Galatasaray’dan 8 oyuncunun milli takımlara alınmasının mantıklı bir açıklamasını kim yapacak bana? Tam Fatih Terim’in kadrosu dedirten bir kadro daha… Hazırlık maçları ne içindir? Takıma yeni gelenlerin bir arada oynaması içindir. Peki biz ne yapıyoruz? Kendi takımında bile oynayamayan adamları milli takımda antreman olsun diye oynatıyoruz.  SOn kadroda göze batan oyuncuları kendimce değerlendirmeye çalıştım. 
FEHMİ MERT GÜNOK: Fb de kaç dk. görev aldığı belli bile olayan bu genç arkadaşımızda Fatih terim zamanında yapılan ve halefi Oguus tarafından devam ettirilen araya serpiştirmelerden.
GÖKHAN ZAN :Taç atışında hakeme “ofsayt” diye el kaldıran, Gs de sezon un yarısını kenarda geçiren bir isim nasıl olur da milli takıma seçilir?
ÇAĞLAR BİRİNCİ: Oguus Çetin sayesinde Gs taraftarı bu adamın kendi takımalarında olduğunu öğrendiler.
İSMAİL KÖYBAŞI: Biri bu çocuğun Bjk de ne kadar faydalı olduğunu yazabilir mi?
EMRE BELÖZOĞLU: Hazırlık maçlarında bile “Yüzyılın Çirkefi” apoletini bırakmayan bir “insan!”
KAZIM KAZIM: Euro 2008 de ingiliz gazetelerine “benim sadece pasaportum TÜRK,ben britnaya kanı taşımaktayım ve öyle kalacağım” açıklaması yapan ve gs de hiç bir varlık gösteremeyen fatihin balonlarından birisi daha…
 Bu saydıklarıma eklemeler yapılır muhtemel ama en göze batanlar bunlardı. Hele hele hak edipte çağırılmayanları bi saysak sanırım sayfalar dolusu oalcaktır. 
Lafı çok dönderip,çevirip aynı yere getirmenin gereği yok. Görünen o ki Türk futbolunun önünde ki en büyük engel yine biziz. Nasıl bir ülkeyiz ki Gerçekten gittiği her takımda kariyer yapmış bir teknik adamı bile getirir getirmez yoldan çıkarıp Oguss un kucağına bıraktık hayret doğrusu. Ve yine görünen o ki Milli takım tercihini Oguus Çetin’e bıraktığımız sürece bir mucize olmazsa Avrupa şampiyonasını yine evimizden izleyeceğiz gibi. 


Muzaffer Şahin 
http://muzaffer.kayserispor.org/
muzaffer@kayserispor.org

5 Ağustos 2011 Cuma

Forvetten sol bek’e: Semih Aydilek

Alman Ümit Milli Takımı oynayan bir oyuncu transfer ettiğimizi söylediklerinde ilerisi için ümitle bakmıştım bu çocuğa. Çünkü kolay kolay her oyuncu oynayamazdı Alman Ümit Milli de. O kadar almanın arasından sıyrılıp Ümit Milli takıma davet edilen Türk kökenli bir oyuncu. “Vay bee” dedim,demek ki bu oyuncuda iş var ki hem milli takıma seçilmiş hemde bizimkilerin dikkatini çekmiş. İlk kez Kadir Has Stadı’nda  ısınırken gördüğüm Semih’i fizik olarak diğer oyunculardan daha üstün görmüştüm. Hatta Ömer Şişmanoğlu ile aynı dönemde transfer olmalarına rağmen,Ömer’in fiziğini yetersiz görmüş “bu çocuğun biraz güçlenmesi lazım yoksa bizde oynayamaz,Semih banko oynar fiziğe baksana” gibilerinden klasik taraftar yorumuda yapmıştık. Ama sonrasında Ömer in daha azimli futbol oynama isteğine karşılık sanki küser gibi hiç ortalarda olmayan bir semih vardı. Forvetlerin sakat olduğu dönemlerde bile düşünülmeyen bir semih. Belki takım içi olumsuzlukar oldu,belki kendinden kaynaklı bazı prblemler oldu bilemiyoruz ama bildiğim tek şey var oda Alman Milli takımında oynayan bir adam nasıl olurda bizde hiç bir varlık gösteremez?
                Sonrasında çok kızdığımız tolunay gitti,Şota geldi. Elindeki oyuncuları oynatamamasıyla ünlü Tolunay gidince aklıma Semih ve Troisi geldi. Her ikisininde yeni sezonda büyük patlama yapacağını düşünüyordum. Hele ki Şota gibi bir golcünün Semih’i anlayamaması abes olurdu diye düşünüyordum. Troisi istekliydi ve çok çalışıyordu bal yapmayan arı misali.Troisi’ye “hadi aslanım bari bu sefer bir şeyler yap” dercesine sürekli şans tanındı ama Semih aynı şansı bulamadı. Belki antrenman performansından dolayıydı belki de farklı problemleri vardı,yedek kalmayı sevmiyordu. Hangisi oldu bilinmez ama en sonunda sol bek bazen de sol açık olarak denemeye başlayınca hayretler içerisinde kaldım. Acaba biz bu işi Almanya’dan daha iyimi biliyoruz ki bize gelene kadar forvet oynamaya çalışan bir adamı biz sol bek yada sol açık yapmaya çalışıyorduk? Aslında söylenecek fazla söz bulunabileceğini de sanmıyorum. Düşünsenize, belli bir yaşa kadar forvet oynuyorsunuz ama ne hikmetse çakma sol bek olup çıkıyorsunuz. 
             En son gittiğim Gürcistan U-20 maçında semih’i gördüğümde, selamlaştık ama kendisinde hiç neşe yoktu.  Tabi bu selamlaşma kendisini tanıdığından yada bir yakınlığımız olduğundan değil.  Diğer futbolcularla da aynı şekilde selamlaşırken hepsinin yüz ifadelerinde farklı bir heyecan belirtisi vardı. Maç esnasında kenarda bazı arkadaşlarla konuşurken Semih’i sordum. Bana “bu adamı nasıl Alman milli takımına almışlar hayret,adam hem disiplinsiz hemde sorumsuz. ” diye söylendi. Şimdi birde faklı bir açıdan bakmak lazım olaya. Acaba Kendi bölgesinde oynayamayan bir oyuncu farklı bölgelerde oynamak istemediği için yada kulüpte rahat ve huzurlu olmadığı için bu tür davranışlar sergiliyor olabilir miydi? Orasıda tartışmaya açık bence. Nihayetinde bu da her ne kadar para için yapılan bir iş olsada yıllarca öğretmenlerimizin bizlere söylediği birşey vardı “Sevilerek yapılan çöpçülük,sevilmeden yapılan öğretmenlikten daha iyidir.” Semih’in de öyle birşey mi olsa gerek bilinmez. 
         Sonrasında bu gün Semih takımdan ayrıldı haberini duyunca çokta sürpriz olmadı benim için. Tabi gönül isterdi ki Semih bir kaç maç ta olsa bile gerçek yerinde oynasın ve bu adam bizim işimize yarar mı? yaramaz mı? görmüş olalım. Ne diyelim,sağlık olsun. Umarım kendine forvet oynayabileceği bir kulüp bulur da bizde görmüş oluruz birşey kaçırıp kaçırmayacağımızı.

Yeni sezon hazırlıkları

Yeni sezonda takımda bir çok genç ismin olması ve Şota’nın “bu takım iş yapar” demesi benim gibi bir çok taraftarıda ümitlendi. Oynana iki maçtada öne çıkan iki isim oldu Ömer Kulga ve Safa Yılmaz. Sağ bek olarak maça başlayan ömer kulga yıllardır sağ bek sorunu yaşayan takımda bu sene bi nebze olsun sıkıntısız geçirecek gibi görünüyor. Bir diğer isim Sefa ise Gürcistan U21 maçında, Amrabat’a “çok havalanma bende bu takımda varım” mesajını verdi sanırım.