Takip Et

10 Aralık 2011 Cumartesi

Beleşçilik mi?


    Kayserispor yönetiminden,her yıl sezon başlamadan önce aynı şeyleri duyuyoruz "Taraftarımız kombine almıyor" Peki yönetimimiz kendine hiç neden almıyor diye soruyor mu  acaba? 
   Her sene sezon başlamadan bir kombine problemi başlıyor. Yönetimimiz taraftarın kombine almamasından,taraftar da yönetimin sezon devam ederken istikrarsız bilet fiyatlarından dert yanıyor. Aslında taraftar sonuna kadar haklı. Sezon başlamadan önce yönetime sunulan "Kombinelerin olması gereken fiyatları" değerlendirmesini yönetim "çok ucuz" diyerek kabul etmemiş ve yine bildiklerini yapmışlardır. 
   Sezon başında resmi siteden,bu sezonda oynanacak maçlarda uygulayacağı bilet fiyatlarını açıklamış, ne olursa olsun bu politikadan vazgeçmeyeceklerini açıklamışlardı. Sezon başında fabrikalara topluca satılan kombineler haricinde yok denecek kadar az kombine satılmıştı. Yönetim de ortaya çıkan tablo sonrası yine "taraftar kombine almıyor,kulubü desteklemiyor" diyor ama taraftarlarında önceki dönemlerden gelen bir tecrübesinin  de olduğunu göz ardı ediyordu "Sezon ortası biletler kesin 1 TL olacak" tı.
   Nitekim, yönetim resmi sitede açıkladığı bilet fiyatlarına sadece 11 hafta sadık kaldı. Aslında fenada gitmiyorlardı. İlk kez "bu sefer kararlılar" derken beklenen oldu. Sezon başında "taraftar kulubü desteklemiyor,kombine almıyor" diye serzenişte bulunup kombine alanlara teşekkür eden yönetim,her defasında ulusal medyanın önüne attığı,kötülediği taraftarlarından aynı özveriyi gösterip "Kombine alan taraftarlarımızdan özür dileriz" açıklaması yapacak mı acaba? Bence kesinlikle hayır...
    Yönetimimizin bu konuda sürekli taraftarı suçlamasına rağmen neredeyse 3-4 yıldır aynı hatayı yapıp sonra yine taraftara suç bulması artık hem kendilerine olan güveni azaltmış hemde bu işi gerçekten anlayan insanların yönetimde bulunmadıklarının göstergesi haline gelmiştir.
    Öyle ki her ne olursa olsun sürekli taraftarı eleştiren yönetimimiz,kendi hatalarını görmezden gelip taraftarı da "beleşçilik"le suçluyor. Peki bu taraftar bunca eleştiri ve bana göre "beleşçilik" hakaretine rağmen yinede takımını desteklemeye geliyor mu? EVET. O zaman suç taraftarda mı yönetimde mi irdelemek gerek.
   Aslında  taraftara yapılan bu yaftalama hareketinin de tek suçlusu yönetimdir. Çünkü "bana göre" yönetim kendi istikrarsız politikasını her defasında taraftara yıkarak kusurunu kapatmaya çalışıyor. Bu nedenler gerek ulusal medyada gerekse yerel medyada taraftara yapılan eleştiri sonrasında futboldan anlayan,anlamayan herkes Kayserispor'un taraftarının olmadığını,taraftardan gerekli desteği alamadığını söylüyor. Taraftarın sadece 1 TL lik maçlara geldiğini söyleyip "Beleşçi" olmakla suçluyorlar.




   Malesef yönetimin takımı ligde tutması ve yaptığı yeni atılımlar diğer eksikliklerinin üzerini örtüyor. Gerçekten de yönetimimizin bazı konularda ki başarısını göz ardı etmek, kendilerinin taraftarı gereksiz yere eleştirip yok sayması kadar basit bir eylem olur. Özellikle yapılan yeni tesisin tamamlanmasından sonra sözverilen atılımlar gerçekleşirse bir Porto yada Arsenal modeli takım olabiliriz.   
  Uzun lafın kısası,yönetimin kendi istikrarsız politikasıyla taraftarı hakkında yaptığı açıklamaları kamuoyu tarafından "Beleşçi taraftar" olarak algılanması beni ve bir çok Kayserispor sevenlerini üzmektedir. Taraftar ile seyirci kavramını biliyorsak  Kayserispor taraftarı "Beleşçi" değildir. Yönetimimizin yanlış politika gütmesinden dolayı taraftarlarında "ne olsa bilet 1 Tl olacak niye kombine alayım" demesi  yönetime olan güvensizliğinden kaynaklıdır.

Muzaffer ŞAHİN 

28 Kasım 2011 Pazartesi

Sıkmaya başladınız!

   Daha ligin 7. haftasında transfer yapılabileceğini söyleyenler maalesef ki bana göre bu günün hazırlayıcısı konumundadırlar. Öyle ki bir takım düşünün sezon başlamadan tüm kadrosu neredeyse değişiyor,gidenlerin yerlerine gelenler bir o kadar soru işaretiyle geliyor ve gelen oyuncular için "daha kaliteli isimler" açıklaması yapılıyor.  Sahada şu anda gezinen ve her seferinde elini kolunu kaldırıp taraftarın tabiriyle "artislik" yapan bir forvet var ve bu forvet takıma geldiği zaman takımın hocası" bana iyi bir golcü olduğunu söylediler!" açıklaması yapıyorsa 7. hafta transfer söylemlerini çokta garip karşılamamak gerekiyor aslında.
   Sanıyorum son 4 senede 3. farklı kadro ile Süper lig de mücadele ediyoruz. Her sene farklı oyuncular ve ligin ikinci yarısında ki düşüşümüz. Ama bu sene biraz daha farklı olmak zorunda,nitekim her sene ikinci yarı yaşanan nedensiz sert düşüşümüzü yumuşatan,ilk yarı alınan puanlardı. Bu sene şu ana kadar 13 puanımız var ve kalan haftalarda da en etkili silahımız Amrabat'ın olmamasını göz önünde bulundurursak bundan sonraki haftalarda fazla bir varlık gösterebileceğimizi sanmıyorum. Umarım ben yanılırım.
  Geride kalan haftalarda sadece Sivas maçında iyi bir performans sergiledik ve birazda Sivas'ın kendi yardımıyla bunu skora yansıttık. Onun haricinde hiç bir maç istediğimiz oyunu oynayamadık. (Bjk maçını saymıyorum çünkü İstanbul takımlarına karşı farklı oynuyorlar) Özellikle erken gol yeme  ve geriye düştüğümüz maçı çevirememe sorunumuz sanıyorum bu sezon ki istikrarsızlığımızın baş nedenleri olarak gösterilebilir.
 Taraftar olarak artık bu "gençleşme hareketi,genç yetenekler,gelecek kurtarma vs..." gibi beyanatlar ve transferlerden sıkılmaya başladık sanırım. Nitekim takıma genç oyuncu kazandırılabilir ama bu tüm takımı gençleştirerek değil,tecrübeli oyuncuların aralarında oynatılarak kazandırılabilir. Bu sene alınan gençler önceki yıllara nazaran daha kaliteliler ama hepsi bir aradayken maalesef bu yeteneklerini sergileyemiyorlar. Umarım devre arasını iyi değerlendirip en az 5 oyuncu takıma dahil edilerek sağlam ve biraz daha tecrübeli bir takım kurarız. Yoksa her seneki nedensiz düşüş bu senede olursa ligin dibine doğru sert bir şekilde çakılırız.
 

8 Ekim 2011 Cumartesi

Kral Çıplak


Dün Alman Milli Takımı ile İstanbul karmasının maçını izledi tüm Türkiye. Almanya tüm Türkiye ye öyle bir tokat patlattı ki yıllardır söylenen yalanlara nasıl kandığımızı,nasıl inanabildiğimizi gördük. Maçta şu iyiydi şu kötüydü diye analiz yapmaya gerek yok. Hiddink'in tek doğrusu,dediği gibi "bu iş tam Türk işi olacak" yani son dk. kadar şampiyonaya katılıp katılamayacağımız belli olmayacak. Fatih Terim ile başlayıp Hiddik ve Fatih'in fedaisi;Oguus Çetin le devam eden "Türk Futbolunda ki çöküş"e dün bir kez daha şahit olduk. Dün İstanbul karmasının ilk yarıda ki ortaya koymak istediği futbol,mahallede topunuzu zorla elinden almaya çalışan abilerinize kafa tutmak gibi bir şeydi. En sonunda abi patlattı bir tokat,sizde geçip yerinize oturdunuz.


  Futbolda en önemli olay nedir? Bence dünde gördük "beceri"dir. İlk dk.larda Hamit'in karşı karşıya kaldığı posizyonda koca kale varken,kale ne kadar kapalı olursa olsun kaleciye nişanlaması becerinin nekadar mühim olduğunu gösterdi. Gol kaçınca "Almanlar affetmez bu tür pozisyonları" derken, bir takımda kalecinin ne kadar önemli olduğu hatta bana göre kalecinin bir takımın yarısı olduğunu dün gösterdi bize "Neuer". Topu eline alır alamaz forvete verdiği uzun bir pasla,hangi akla hizmet onu defansa aldılar bilmiyorum ama "Sheva" dan mimli Servet,birebirde kendi ekseni etrafında dönmeyi tamamlarken Almanya golün sevincini yaşamış,top santraya dikilmişti.
  Maçtan önce hangi oyuncumuz çıkıp ta,canı gönülden "biz Almanları yeneceğiz"  dedi yada öyle bir söylemde bulunan oyuncu var mıydı? Herkes bir puana şartlamıştı kendini çünkü Alman Milli Takımı ile İstanbul karmasının arasındaki farkın Malaga-Barca arasındaki fark kadar olduğunun bilincindelerdi. Bir çok arkadaşımız maçtan zevk almadığını söylüyor,bende diyorum ki yanlış tarafı izlemişsiniz,ben çok zevk aldım maçtan. Son zamanlarda izlediğim en iyi Alman Milli Takımı vardı sahada. Antrenman maçı gibi adamlar İstanbul karmasının ceza sahasında paslaşıyorlar,kaleye neredeyse hiç müdahale görmeden ilerliyorlardı.
 İkinci yarı başladığında "ilk yarı oynadığınız yeter" der gibi Almanya oyunu ele aldı. sahada ne yaptığını bilmeyen bir takımla yapması gerekeni çok iyi bilen bir takım vardı.


  İkinci gol,kaleci yetiştiren antrenörler için tam bir ders niteliği taşıyor bence. Pozisyonu hatırlayanınız var mı? Kaleci tehlikeyi sezdi,ceza sahasının dışına çıkıp topu karşıladı yada öyle bir şeydi işte. Bizim liglerimizde ki kaleciler o pozisyonda ne yapar diye düşünürsek hatta anket yapsak,bir çoğumuz topu hemen ceza sahasından uzak bir yere ve genelde de taca atacağımızı söyler. Neuer ne yaptı peki? Daha önce hiç görmediğim bir şekilde sağ ayağının dışı ile Q7 tipi bir vuruşla forvet oyuncusuna asist yaptı resmen. Sonrasında bir pozisyonda abartıp ceza sahası dışına çıkıp stoper gibi çalım atıp topu arkadaşlarına kazandırması da takımda bir  kalecinin ne kadar önemli  olduğunu gösteriyor.

 Arda oyundan çıktı,kendince haklı nedenlerle kızdı Hiddink'e. Hiddink maç sonu açıklama yaptı "arda azeri maçında daha iyi olması için oyundan aldım". Bu ne demek peki? O saatten sonra maçı çevirmemiz imkansızdı bu yüzden ardanın oynamasına gerek yoktu. Peki Hiddink,maç 1-0  devam ederken neden oyuna ikinci bir forvet almayıp golü yememizi bekledin. Hatta neden forvet değişikliğini 83. dk. dan sonar yaptın? Kazım gibi bir oyuncu aldın,adıktan sonra kaç kere topla buluştu,koştu,çabaladı,kendini parçaladı? Bu ülkenin kendi çocukları varken "Ben Britanyalıyım,pasaportum Türk sadece" diyen birini bu takıma canla başla savaşsın diye alıyorsanız, tüküreyim sizin kazandığınız başarılara. İkinci ligden oyuncu alın,kötü oynasın ama "TÜRK" olsun. Belçika'nın hocasını bu maçta başımıza verseler bu kadar zarar veremezdi takıma ve ülkeye.


 Bundan sonra ne olacak? Banane! Ben mi alıyorum o kadar yıllık maaşı? Ben mi yan gelip yatıyorum yıllarca? Hem biz kimiz ki? Köşe başlarını patronlar tutmuş,herşey onların isteğinde yürüyor,taraftarı dinleyen mi var? Neyse...

 Bunda sonra şu olacak; Hani o maçtan önce bir çok taraftarın sövdüğü,kızdığı adam var ya "Mesut" onun testislerini yemeye "hadi aslanım,unutma sen TÜRKSÜN" demeye başlayın,yoksa  bu  İstanbul karması şampiyonaya ancak izlemek için gider. Taaki bu formayı hak edip,bu ülke için terinin son damlasına kadar savaşacak bir teknik ekip ve kadro yaratana kadar..

Muzaffer ŞAHİN
muzaffer@kayserispor.org

3 Ekim 2011 Pazartesi

Artılar ve Eksiler

   Dün çok farklı bir müsabaka izledik,gerçekten artılar ve eksilerle dolu bir maçtı. Nitekim bu bahsedeceğimiz artı ve eksiler daha öncelerden de olmasını yada olmamasını istediğimiz şeylerdi. Nitekim o kadar değişik bir karşılaşma izledik ki dün akşam hangi olayları özetle anlatacağıma şaşırdım.
   Adettendir, maça çıkan kadroyu ilk olarak yorumlamak. Maça ideal kadromuzla çıktık sayılır. Okay'ın sakatlığımı var yoksa o bölgeye Engin'i mi monte etmek istiyor  Şota halen anlamış değilim. Okay'ın istediğinde ne yapacağını ve Engin'in Milli takımlarda ki performansını biliyoruz. Aslında Fb maçında fena oynamamıştı Engin ama formda bir Okay'ı tercih ederim şahsen. Neyse... Maça her zamanki gibi kontrollü başladık ama ilk dakikalardan başlayarak gördüğüm bir olay vardı ki "defans oyuncumuz Zurab" oyunkuruculuğa soyunmuş,kavisli paslar atarak gerek hucumcuları gerekse kanat oyuncularını pozisyona sokmaya çalıştı. Amrabat'ın Gökhan'a yaptığı asistin başlangıcını yani pozisyonu hazırlayan isim o oldu. Golün hemen sonrasında ise Nobre'nin ceza sahasında topla buluşmasını engelleyemeyen isimde o oldu. Aslında kaleci çıkar düşüncesi mi oldu yoksa arkasındaki Nobre'yi fark mı edemedi anlayamadım. Üst üste yaşanan bu iki pozisyonda da hem artısını hem eksisini gördük. Sonrasında oyun biraz soğur gibi oldu 



   Yediğimiz ilk gol öncesi malesef bu sezon sıkça gördüğümüz bir hakem hatasıyla daha karşılaştık. Riveros'a yapılan müdahaleyi görmeyen hakemin devam demesi ve pozisyonun golle sonuçlanması hakemler hakkındaki düşüncelerimizi bir kez daha haklı çıkardı. "MHK Kayserispor maçlarına hakem değil taraftar gönderiyor" Golü yedikten sonra maça biraz asılırmıyız düşüncesindeydim ama Santana gibi birinden beklenmeyen bir hata ve her sene ligin en jeneriklik golünü yeme ustası olan biz,bu seneyide boş geçiremezdik tabi. Navarro kızardıktan sonra Engin'in oyundan alınması sürpriz olmadı. Maçın geneline bakarsak Engin,dün takımın en kötü oyuncusuydu,bizim adımıza en büyük eksi oydu. Çıkana kadar hiç bir faydası olmadığı gibi zaten doğru dürüst yapamadığımız pas trafiğini de aksattı. Umarım Engin böyle devam etmez çünkü ondan çok şeyler bekliyorum. Oyuncuları tek tek analiz edip laf kalabalığı yapmak istemiyorum.




  İkinci yarı başladığında bundan önceki iki karşılaşmada da izlediğimiz gibi takım hızlı başladı. Hele hele rakibin oyunun hemen başlarında kızarması, her ne kadar hakeminde MİY oyuncusu olduğunu varsayarsak, kağıt üzerinde sayıyı eşitlemiş olduk.Günün en büyük eksisi Hakem Tolga Özkalfa idi zaten. Hızlı başlayan maç ataklarla devam ederken  günün başarılı ve lise not defteri gibi üst üste artılarla dolu ismi Amrabat,kendinden beklenmedik bir şekilde pas vermeyi tercih edince ikinci golü atmamız pekte zor olmadı. Biz onun bencilliğine alışmıştık çünkü. Gökhanın gol sonrası derin bir "ohhhh,çok şükür" der gibi sevinmesi kendi açısından büyük bir artıydı. Nitekim golü attıktan iki dakika sonra ileriye atılan uzun pasta rakibinin arkadan gelip yetişmesi eski Gökhan'dan kat kat uzak bir görünü sergilediğini gösterdi. Ama zamanla oda olacak deyip kendimizi ümitlendirelim.



   Şota dün bende büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Oyunda Sefa Yılmaz çıktı,tamam yoruldu takıma daha dinamik birisi gerekiyordu ama bana göre bu kesinlikle Troisi olmamalıydı. Nadir gibi sağ açık oynayabilen topla daha iyi işler yapabilen,serbest vuruşları iyi değerlendirebilen,gerektiğinde kaleye iyi şutlar çekebilen bir adam varken Troisi gibi "Bal yapmayan arı" nın dünkü maçta yeri yoktu bence. Birde Apo-Furkan ikilisinden sürekli Apo tercihini yapmakta bence anlamsız hale geldi. Furkan'a bi şans tanıma zamanı geldiğini düşünüyorum.
   Son anlarda biraz daha baskı kurmaya çalışsak ta Nurullah hoca "deplasmanda bir puan iyi puan" mantığıyla 9 kişiyle kendi yarıalanını bile terketmeden maçı bitirmek istedi. İlerde çoğalamayan ve nasıl oyun kuracağını bilmeyen takımımızda MİY'e yardım ederek maçın berabere bitmesini sağladı. Dediğim gibi artı ve eksileri bol bir maç oldu bizim için. Kırmızı kartlar,ilk goller,ilk asistler,jeneriklik bir gol,oyuncu değişiklikleri vs... Dolu dolu bir maçtı taraftarlarımız açısından. Bu arada MİY taraftarınıda kutluyorum gerçekten. O kadar yoldan gelip takımlarını desteklemeye çalıştılar,üstelik sayıca fazlalardı bile ama yinede o sayıya rağmen çokta etkili olmaladılar. Takımları ikinci yarı baskı yerken biraz daha canlı olabilirlerdi. Yinede tebrikler,gördüğüm en kalabalık Anadolu takımı deplasman tribünüydü.
  Malesef dün de gördük ki bu takımın iyi bir oyunkurucuya,nerde duracağını ve ne yapması gerektiğini bilen bir forvete ihtiyacı kesinlikle var. Ve bana göre bu sezonun en büyük kazancı bu takımı birbirine kaynaştırabilmek olacaktır. Tabiki sezon sonunda yine her sene sonu yapıldığı gibi on kişi gönderip yirmi kişi almazsak.Nitekim, şu anki tablo pekte parlak görünmüyor. Amrabat her maç böyle oynarsa,Gökhan'ı her maç  besler "gol atmam,attırırım" derse o zaman işler değişir.Orta alana birini monte edemezsek her maç ne yaptığımızı bilmeden oynamaya devam edeceğiz. İnşallah devre arasına kadar kaybedilebilecek en az puanla tamamlarız. Yoksa ligin ikinci yarısı daha zorlu geçecektir bizim içi.Dediğim gibi bunlar sadece tahminden ibaret. Eğer kafamızı kuma gömmeye çalışırsakta; "POLYANNA bizler için söylüyor: Bugün 23 Nisan,neşe doluyor İnsan"

Muzaffer ŞAHİN
muzaffer@kayserispor.org

21 Eylül 2011 Çarşamba

İki farklı Kayserispor

     Fazla değerlendirmeye gerek olmayan bir ilk yarı izledik Gaziantepspor deplasmanında. Kaptanı olmayan bir gemi gibi nereye gideceğini bilemeyen bir takım vardı. Sahada oyunu yönlendirecek,sorumluluk alabilecek bir oyuncunun eksikliği hissediliyor oynanan bu 3 maçta. Maçın hemen başlarında  karambole gelişen bir pozisyonda Riveros'un önünden geçip giden topa  bakması ve sonrasında bana göre Zurab'ın Sosa'ya basmayıp beklemesi  golü getiren etkenler arasındaydı.


     Antep takımında klasik Tolunay Kafkas sistemi var, ne yaptığını bilmeyen,tecrübeli ayaklarla sonuca gitmeye çalışan bir takım. Golü erken buldular ama sonrasında kaleye bir daha gelemediler. Buda ilk yarıda bu dağınık takımımız karşısında fazla etkili olmalarını engelledi. İlk yarıda özellikle Hasan Ali'nin kendi görev bölgesini bırakıp sol açıkmış gibi sürekli ilerde kalması ve geri gelmemesi sol kanattan Gaziantepspor'un etkisizde olsa atak geliştirmesinin sebebi oldu. Son üç haftada Kayserispor'un hucumda kaptırdığı topların sol kanattan tehlike olarak geri dönmesi Hasan Ali'nin biraz daha dikkatli olması gerektiğini gösteriyor. Sanıyorum Hasan Ali'de hucum yapayım derken boşalttığı mevkisinden gelen tehlikelerin farkındadır. Şahsen Hasan Ali'nin alternatifini bulup onu birde "Sol açık" olarak değerlendirmek gerek diye düşünüyorum.Nitekim ilk yarının son saniyelerinde zarif bir çalımla rakibini auta çıkarıp orta açması  iyi bir hareketti ve maç boyunca bir kaç kere daha gördük bu pozisyonları.
    Devre arası girdiğinde biraz karamsarlığa kapılıp,kendimizce oyuncu değişiklikleri yaparak maça nasıl dahil oluruz derken ikinci yarı başladı. Ama nasıl bir başlama,hiç beklemediğimiz bir şekilde. Soyunma odasında ne yaşandı ne söylediler de ikinci yarı ilk yarıdan daha faklı oynayan,daha çok isteyen bir takım çıktı sahaya bilinmez.Çok hızlı başlayan ikinci yarı,alar vahlar içinde kaçan gol ve hemen arkasında gelen sevinç. Sanıyorum Gaziantep takımı bulursam ikiyi atarım yoksa bu skor iyi mantığıyla çıkmış olacak ki bir anda herşey tersine döndü.

   Yanlız gol ortasını değerlendirmek istiyorum,Türkiye'de özellikle yerli kalecilerimiz kornerlerden ceza sahası dışına doğru gelen topların hiçbirinde başarılı değil. Eğer top adrese giderse dünkü gibi iki gol atma ihtimaliniz doğuyor. Ceza sahası dışına doğru gelen toplar kalede her zaman  daha tehlike yaratmıştır. Çünkü kalecinin topa çıkıp onu alması yada uzaklaştırması biraz zor. Bu toplara iki kaleci çıkar biri Volkan,diğeri de Rüştü. Ama nedense ısrarla sağ korneri sağ ayaklı,sol korneri sol ayaklı oyuncular kullanıyor.
 Golü bulduktan sonra morallenen takımımızda ilk yarıda kötü dediğimiz oyunculardan da verim almaya başlayınca maça ağırlığımız koymak çok ta zor olmadı. Riveros,Santana,Pekarik,Zurab... Nitekim aradan çok geçmeden gelen ikinci gol sonrası takım iyice rahatladı.
  Yanlız göze batan bir olay vardı ki bir çoğumuz farketmiştir belki,Nadir oyuna girene kadar,ileri uçda  hiç bir hava topunu alamadık. Ömer iyi niyetli,koşuyor basmaya çalışıyor ama tek başına bişey yapamıyor. Fb maçında Premier Lig deneyimi olan Nadir ilk 11 de başlayabilir mi göreceğiz yada sağ kanatta Sefa'nın yerine girebilir mi onuda göreceğiz.
   Yeni sezonun ilk galibiyeti bize ve takıma moral kaynağı oldu,bu apaçık ortada. Özellikle takımda taşlar yerine oturmamışken böylesine önemli ve zorlu bir deplasmandan üç puanla dönebilmek büyük bir artı. Umarım Fb maçında da bu hava devam eder ve  iyi bir sonuçla maçtan ayrılırız.

Muzaffer ŞAHİN
muzaffer@kayserispor.org

13 Eylül 2011 Salı

Cangele' ye Destek.



Geçmişe baktığımızda Kayserispor' un vefalı bir kulüp olduğunu söyleyebiliriz. En basit örnekler ise Cangele ve Eren' in sakat dönemlerinde kontratlarının uzatılması ve onlara olan güvenin gösterilmesi idi. Şimdi Kayserispor taraftarları bir vefa ya da daha doğru bir tabirle destek gösterisi yapmaya hazırlanıyor. " Kayserispor' un Ruhu " olarak nitelendirdikleri Cangele için isminin ve fotoğrafının yer aldığı Atkı yaptırmak için çalışma başlattılar. 

Bu atkılardan temin etmek isteyenler;


http://twitter.com/#!/Emre__KS

twitter hesaplarından,



sayfasından ve  


mail adresinden iletişeme geçebilirsiniz. Ayrıca eğer ki yapabilirseniz  atkı tasarımlarınızı yorum kısmına ya da ,
http://twitter.com/#!/HucumHatti

twitter hesabına yollayabilirsiniz. Desteklerinizi bekliyoruz.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Bir sakatlık var!


    Ortada görünen bir sakatlık var ama bu Cangele'nin sakatlanması değil. Bu sakatlık bizde kalıcı, vucudumuza yapışmış kalmış. Öyle ki takımda sakatlanıp,sağlık ekibi tarafından kontrol edilen oyuncularımızdan hangisi sahalara bıraktığı yerden dönebilmiş ki?
   Geçen sezona bir dönelim,Eren Güngör. Aylar sonra takımda ki yerini alan Eren, maçı tamamlayamadan aynı sakatlıkla karşı karşıya kaldı ve bir 6 ay daha sahalardan uzak kaldı. Cangele... Geçerli sayılamayacak bir sebepten dolayı anlamadığım bir şekilde A2 maçında kadroya alınmış ve bırakın böyle bir oyuncunun orada koşmasını yürümek için bile düzgün bir zemini olmayan,çamur deryasın içinde daha maçın 20. dakikalarında, ilk sakatlığını yaşadığı sağ dizinden yine sakatlanmıştı. Bjk futbolcusu Ersan Gülüm, onunda akıbeti bizim futbolcularımızdan pek farkı olmadı. Oda aylar sonra çıktığı ilk antrenmanda sakatlandı.Ve dün ki yaşanan,sadece Kayserispor taraftarının değil bir çok futbolseveri üzüntüye boğan olay. "Cangele ortaya top çıkarmak isterken YİNE sakatlandı". Peki bu doğal bir olay mı? Bence kesinlikle hayır. Bu yetenekli ayakların Türk futboluna göstermesi gereken o kadar çok marifetleri varken kenarda koltuk değnekleriyle maç izlemeleri,taraftarlığı bırakın futbolu seven ve azda olsa anlayan insanlar için büyük üzüntüdür.

    Bu sakatlıkların iki nedeni olabilir. Birincisi futbolcunun kendisi,ikincisi sağlık ekibi. ilk nedene bir örnek verirsek Ersan Gülüm'ün sakatlığıyla ilgili "Ersan neden sakatlandı?" yazısı yayınlandı.(Bknz ) Oyuncunun kendine bakmadığı, antrenmanları aksattığı yazılıyor. Çok ağır bir sakatlıktan "düzeldim" diye verilen programlara uymayıp tekrar sakatlıkla karşı karşıya gelmesi. Aynı şeyler bizim futbolcularımızda da oldu mu acaba? Teknik heyet ve sağlık ekibinin uyarıları ve verdiği programı aksatıp kendi bildikleri yöntemlerle düzelmeyimi denediler acaba? Kendi takımımızda yaşanan önceki sakatlıklarımızı düşündükçe böyle bir olasılığın olabileceğini pek düşünmüyorum.
   Düşünün ki bir futbolcu bir türlü kurtulamadığı bel ağrılarını sınıkçıya giderek çözüyor. (Bknz) Koray Çölgeçen diye bir oyuncumuz vardı,sakatlandı ve oda gitti. Koray Çölgeçen kendi ağzından bir taraftarımıza "ilk yapılan amelliyatın yanlış yapıldığı bu yüzden sakatlığının uzun sürdüğü ve sonraki amelliyatla eski sağlığına kavuştuğunu" anlatmış. Sonrasında sürekli sakatlanan ve geri dönmeyen oyuncular. Diğer takımlarda sakatlar 2-3 haftada dönerken aynı sakatlıklarla uğraşan takımımızda gidenlerin en az 6-7 hafta gelmemesi,takımdaki asıl sakatlığın ne olduğunu gözler önüne seriyor gibi.
   En son Cangele'nin sakatlandığı pozisyonu belki defalarca izledim. Bu ligde veya bir alt liglerde o pozisyonun daha ağırını defalarca görmüşümdür. Hatta "adam gitti,eyvah" derken biraz sekip tekrar oyuna dahil olan oyuncuları gördüm. Bir futbolcu bu kadar kolay sakatlanabilir mi? Tamam,çok kötü bir sakatlık ama sonrasında "bence" çokta zorlayıcı olmayan bir harekete yerde kalması kendinin yada sağlık ekibinin sakatlığı üzerinde ne kadar titiz çalıştığının bir göstergesidir. Böylesine bir oyuncunun bu kadar kolay sakatlanmasına anlam veremedim. Üç kere aynı sakatlığı yaşayan bir oyuncunun sağlık kontrollerinde hiç mi dikkat edilmiyor bu tür sakatlıkların tekrar nüksedebileceği? Hiç mi bakılmıyor ne kadar iyileşip iyileşmediğine? Bu gün Face üzerinden Eren Güngör'e mesaj attım"aman sen kendine dikkat et" diye, umarım dikkate alır.
  Peki bundan sonra ne olacak? Zaten şaibelerle anılan,TFF nin bile tarafsızlığını yitirip,birilerini kurtarmaya çalışayım derken batırdığı ligin zaten izlenilebilirliği kalmamışken,içimizdeki futbol aşkı bitmeye yüz tutmuşken birde üstüne Cangele gibi "Kayseripor taraftarının ruhu" nun sahalarda olmaması,bu gırtlağına kadar çamura(başka terimde var) batmış ligi gözümüzde bitirmiş oldu. Bundan sonra askerin şafak sayması gibi Cangele'nin sahalara dönüşünü bekleyeceğiz ve bu düşüncemde de yanlız olmadığıma inanıyorum.

Muzaffer ŞAHİN
http://muzaffer.kayserispor.org/
muzaffer@kayserispor.org

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Problem Futbol değil Türk Futbolu.


Son zamanlarda Türk futbolunda yaşanan gelişmelerden sonra bir çoğumuz yada en azından ben ve benim gibi düşünenler diye nitelendirelim “futboldan soğudum” gibilerinden laflar etmeye başladık. Sebebi çok açık,bir sezon boyunca çalış çabala ama gel gör ki senaryosu önceden hazırlanmış bir oyunda figüran rolü biçmişler haberimiz yok. 
Türk futbolu öyle bir pisliğin içine battı ki (bence) bu pislik öyle bir kaç cezayla bitirilebilecek bir şey değil. Fenerbahçe kulübü ceza aldı ama çok çok geç verilen ve TFF tarafından verilmeyen bir ceza. Bu ne demektir? Fenerbahçe,TFF tarafından  korunmaya çalışılmış,diğer kulupler bu korumayı desteklemiş fakat UEFA “hayırdır beyler” deyip bu işe son noktayı koymuştur. Nokta koyma olayı sorunu kökünden halletme değil tabi ki, sadece ilk başlarda yapılması gerekenlerin en sonda ve bizden olmayan biri tarafıından yapılması.
Sonrasında yaşananlar bence daha garip. Öyle yada böyle Fenerbahçe’nin suçlu olduğu halen anlaşılmamıştır ve o iddanamelerde Trabzonspor da var,onunda suçlu olup olmadığı belli değil. Eee madem öyle Fenerbahçe niye Ş.L. ne  gönderilmedi? yada adı  şike iddaalarında geçen diğer takım neden Ş.L. ne gitti? TFF nin üzerinde o kadar çok  baskı vardı ki zaten gırtlağına kadar pisliğe batmış ve tarihin kapkara sayfalarına isimlerini altın harflerle kazıtacak Mehmet Ali Aydınlar ve ekibi  Trabzonspor’a “alın size Ş.L. susun biraz,nolur yeter üzerime gelmeyin” dedi, Trabzonsporda “aldım kabul ettim” dedi. Peki mantık açısından A.L. ilk maçı oynayıp rovanş hazırlığı yapan bir takım nasıl olur da Ş.L. ne katılabilir? Böyle bir hak varsa bu tamamen Kayserispor’un hakkıdır. Tabi Kayserispor’dan birisi çıkıp ta “yahu arkadaş ne yapıyorsunuz,yangından mal kaçırır gibi iş mi yapılır ” demesi gerekirken tam tersine destek açıklamalarına devam etmektedir. Bu mevzuu da çok çok uzayıp gidecek bir konu ona hiç değinmek istemiyorum zaten.Cem Yılmaz’ın Uşak-Bahçıvan-Kahya üçlemesi gibi.TFF ip yumağıyla oynayan kedinin ipe dolanması gibi bu pisliğe öyle bir dolandı ki çık ki çıkabilirsen.
Bu şike işini anlatmaya kalksak herhalde Herry Potter hikayeleri gibi bir türlü bitmeyecek. Biz asıl mevzuya dönelim. Öldük,bittik,yönetim istifa,taraftar ilgisiz,maç kötü vs… Dünyanın bir çok ligini şöyle göz ucuyla takip eden herkes az çok biliyordu ki bu durumlar sadece bizim ligde yaşanmakta. Dünyanın hiç bir yerinde büyük tabir edilen takımların korunup kollandığı başka lig yoktur. Bir önceki hafta koruması gerekilen takım korumadığı zaman ulusal medyada dar ağacına adam asma oyunu oynayan başka ülke yoktur sanırım. Hakemlere bu kadar baskı yapılan,hakemi kandırmaya çalışan futbolcular,etki altına almak isteyen teknik adamlar ve daha niceleri… Hepsi yeni adıyla Spor Toto Şike liginde…
Bu psikolojiyle ve özellikle son zamanlarda yaşanan şike olaylarından sonra ligin izlenilebilir bir yanının kalmadığını düşünen futbol severlerden biriyim.  Yazının başında dediğim “futboldan soğudum” lafının aslında “Türk futbolundan soğudum” olması gerektiğini hatırlattı sağolsun “Barca” Barca buna bir örnek aslında,herhangi bir avrupa ligi maçını izleyin,ligimizle arasında ne kadar fark var anlayacaksınız. Ne hakeme oynanıyor,ne ortamı germek için bişey yaplıyor nede başkanları maç sonrası yada maçtan önce çıkıp bi açıklama yapıyor. Bu zamana kadar ManU nun başkanının adını hiç duydunuz mu? Ya bizde? Başkanı çıkar konuşur,yöneticisi çıkar konuşur,oyuncusu çıkar konuşur,o takımın taraftarı sanatçı çıkar konuşur, konuşurda konuşur. Herkes o kadar biliyor ki bu sporu herkes kendince profesör olmuş.
“Futboldan soğumak” genellemesi yaparsak bu çok acımasızca olacaktır,nitekim dünya üzerinde bu oyunun asıl temsilcileri bizlere nasıl “FUTBOL” oynanır öyle bir gösteriyor ki, sahura kalmayacak insanın ramazan davulcunun sanki evin içinde çalıyormuş gibi çıldırtan davul sesine  ”tamam lan tamam kalktık ne çalıyon yeter” diye verdiği tepki gibi oluyor. Ama şu var ki Türk futbolundan soğuduğumuz,iğrendiğimiz,tiksindiğimiz aşikar. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa bir an önce yapılmalı. Hatta Ordu artık devlet yönetimine el koyamıyor ama şansını bir Futbol yönetiminde denesin derim.  Çünkü bu saatten sonra ancak radikal kararlar alınmalı ve bunu kesinlikle MAA ve ekibi yapamayacak bu anlaşıldı.
Muzaffer ŞAHİN
muzaffer@kayserispor.org

9 Ağustos 2011 Salı

Oguus Çetin: Fatih’in fedaisi




Günümüzde bir çok kişi, ki buna bende dahil olmak üzere Türk Milli takımına seçilen futbolcuların gerçekten “önceleri şerefli olan” bu formayı hak edip etmediğini düşünmekte ve hayıflanmaktadır.İlk önce  acaba biz mi ön yargılı davranıp hemen bazılarını dar ağacında sallandırıyoruz diye düşünüyorum ama sonrasında takımın başında ki isimlerden Fatih’in fedaisi Oguus Çetin i hatırlayınca bu fikrimden tamamen vazgeçiyorum.  Fatih terim kimine göre “İmparator” kimilerine göre “kurtarıcı” kimilerine göre “karizmatik” bir teknik adam. Bence Fatih Terim Türk Milli takımını 6 sene yerinde saydıran,Türk Milli takımını devlet dairesi gibi torpillilerle dolduran,Kendi bildiğinin dışına çıkmayı kesinlikle reddeden,yenilikçi değil gelenekçi ve bana göre artiz  bir teknik adamdır.  Dünyanın hiç bir yerinde  medyaya “ders almam,veririm” diyen bir teknik adam yoktur sanırım.
         Kendi döneminde Milli takımlara çağrılan oyuncuların bir çoğu kendi takımlarında yedek hatta ilk 18 e bile giremeyen adamlardı. Sokakta futboldan anlayan 10 kişiyi çevirsen 9 u daha belli olmayan bir sonra ki maçın kadrosunu kesinlikle sayardı. Halende öyle aslında,Fatih’in halefi bu görevi başarıyla yerine getiriyor. Şans eseri katıldığımız Avrupa Şampiyonası ve ordada devam eden ısrarı yüzünden kaybettiğimiz ilk Protekiz maçı. Forvetsiz gittiğimizi hiç saymıyorum bile.  Yine egoları yüzünden TV lerden izlemek zorunda kaldığımız bir Dünya kupası macerası var ki aklıma geldikçe kulaklarını çınlatmayı ihmal etmem.Kadir Has stadında ki Estonya maçı sonrası kendi takımının beceriksizliğini zemine yükleyen bir teknik adamdan bahsediyorum. Nasıl bir teknik adam kendi ülkesine bu kadar kötülük yapabilir ki? Nasıl olur da göz göre göre işe yaramayan adamları takıma çağırıp “ben yaptım oldu” denilebilir ki?. Vaybee… Takımın başından  gidem adam için bir sayfa yazı yazdık.
      Gelelim Fatih’in fedaisi Oguss Çetin’e… Kendi isteğiyle bıraktığı Milli takım koltuğuna zorla oturtulan “aman sen sadece ortada dolan biz sana takım kuraruz” denilen Guus Hiddink ile bi nebze olsun heyecanlanmıştık ki ilk kadro açıklanana kadar. Sadece bir kaç farklı ismin listeye eklendiğini gördüğümde “hadi canım” demiştim ama sonrasında görüldü ki Bu takımı Guus değil Oguus kuruyor. Peki Oguus kim?
     Fatih’in fedaisi. Seçilen oyuncularda hiç bir farklılık yok. Şakşakçı medya araya serpilen gurbetçileri cımbızla çekip alarak bunu bir devrim olarak nitelendirmişti. Ama çatlak seslerin yükselmesi çok fazla sürmeyecek ve malesef bu devrime de benzin koymayı unuttukları ortaya çıkacaktı.  Böylesine bir takımda nasıl oluyor da hakedenler değilde hiç bir şekilde işe yaramayan oyuncular yer alıyor. İşe yaramayan diyorum çünkü işe yarasa şu anda guruptan çıkma hesabı değil nasıl birinci oluruz hesabı yapıyorduk.  
     En önemli Belçika maçında Hasan Ali Kaldırım gibi 34 maçın 33 de 90 dk. sahada yer almış 1 maç cezasından dolayı oynayamamış,genç ve dinamik bir sol bek varken daha kendi taraftarının bile “lan bu ş…z hangi takımda oynuyor” diye sitemde bulunduğu aylardır sakat ve ayağına top değmemiş bir Çağlar Birinci’yi hangi akla hizmet milli takıma davet ettiler biri bana açıklasın. Nitekim  yediğimiz gol de çağların hatasıdır.  Parayı alıp yan gel yat yapan Guus Hiddink aceba bu kadrolar açıklanmadan önce hiç mi araştırmıyor bu adamlar kim diye? 
    Son açıklanan kadroda Ligi ikinci bitiren Trabzonspor’un 1 oyuncusu kadroda yer alırken, düşmemesi son maçlarda kesinleşen Galatasaray’dan 8 oyuncunun milli takımlara alınmasının mantıklı bir açıklamasını kim yapacak bana? Tam Fatih Terim’in kadrosu dedirten bir kadro daha… Hazırlık maçları ne içindir? Takıma yeni gelenlerin bir arada oynaması içindir. Peki biz ne yapıyoruz? Kendi takımında bile oynayamayan adamları milli takımda antreman olsun diye oynatıyoruz.  SOn kadroda göze batan oyuncuları kendimce değerlendirmeye çalıştım. 
FEHMİ MERT GÜNOK: Fb de kaç dk. görev aldığı belli bile olayan bu genç arkadaşımızda Fatih terim zamanında yapılan ve halefi Oguus tarafından devam ettirilen araya serpiştirmelerden.
GÖKHAN ZAN :Taç atışında hakeme “ofsayt” diye el kaldıran, Gs de sezon un yarısını kenarda geçiren bir isim nasıl olur da milli takıma seçilir?
ÇAĞLAR BİRİNCİ: Oguus Çetin sayesinde Gs taraftarı bu adamın kendi takımalarında olduğunu öğrendiler.
İSMAİL KÖYBAŞI: Biri bu çocuğun Bjk de ne kadar faydalı olduğunu yazabilir mi?
EMRE BELÖZOĞLU: Hazırlık maçlarında bile “Yüzyılın Çirkefi” apoletini bırakmayan bir “insan!”
KAZIM KAZIM: Euro 2008 de ingiliz gazetelerine “benim sadece pasaportum TÜRK,ben britnaya kanı taşımaktayım ve öyle kalacağım” açıklaması yapan ve gs de hiç bir varlık gösteremeyen fatihin balonlarından birisi daha…
 Bu saydıklarıma eklemeler yapılır muhtemel ama en göze batanlar bunlardı. Hele hele hak edipte çağırılmayanları bi saysak sanırım sayfalar dolusu oalcaktır. 
Lafı çok dönderip,çevirip aynı yere getirmenin gereği yok. Görünen o ki Türk futbolunun önünde ki en büyük engel yine biziz. Nasıl bir ülkeyiz ki Gerçekten gittiği her takımda kariyer yapmış bir teknik adamı bile getirir getirmez yoldan çıkarıp Oguss un kucağına bıraktık hayret doğrusu. Ve yine görünen o ki Milli takım tercihini Oguus Çetin’e bıraktığımız sürece bir mucize olmazsa Avrupa şampiyonasını yine evimizden izleyeceğiz gibi. 


Muzaffer Şahin 
http://muzaffer.kayserispor.org/
muzaffer@kayserispor.org

5 Ağustos 2011 Cuma

Forvetten sol bek’e: Semih Aydilek

Alman Ümit Milli Takımı oynayan bir oyuncu transfer ettiğimizi söylediklerinde ilerisi için ümitle bakmıştım bu çocuğa. Çünkü kolay kolay her oyuncu oynayamazdı Alman Ümit Milli de. O kadar almanın arasından sıyrılıp Ümit Milli takıma davet edilen Türk kökenli bir oyuncu. “Vay bee” dedim,demek ki bu oyuncuda iş var ki hem milli takıma seçilmiş hemde bizimkilerin dikkatini çekmiş. İlk kez Kadir Has Stadı’nda  ısınırken gördüğüm Semih’i fizik olarak diğer oyunculardan daha üstün görmüştüm. Hatta Ömer Şişmanoğlu ile aynı dönemde transfer olmalarına rağmen,Ömer’in fiziğini yetersiz görmüş “bu çocuğun biraz güçlenmesi lazım yoksa bizde oynayamaz,Semih banko oynar fiziğe baksana” gibilerinden klasik taraftar yorumuda yapmıştık. Ama sonrasında Ömer in daha azimli futbol oynama isteğine karşılık sanki küser gibi hiç ortalarda olmayan bir semih vardı. Forvetlerin sakat olduğu dönemlerde bile düşünülmeyen bir semih. Belki takım içi olumsuzlukar oldu,belki kendinden kaynaklı bazı prblemler oldu bilemiyoruz ama bildiğim tek şey var oda Alman Milli takımında oynayan bir adam nasıl olurda bizde hiç bir varlık gösteremez?
                Sonrasında çok kızdığımız tolunay gitti,Şota geldi. Elindeki oyuncuları oynatamamasıyla ünlü Tolunay gidince aklıma Semih ve Troisi geldi. Her ikisininde yeni sezonda büyük patlama yapacağını düşünüyordum. Hele ki Şota gibi bir golcünün Semih’i anlayamaması abes olurdu diye düşünüyordum. Troisi istekliydi ve çok çalışıyordu bal yapmayan arı misali.Troisi’ye “hadi aslanım bari bu sefer bir şeyler yap” dercesine sürekli şans tanındı ama Semih aynı şansı bulamadı. Belki antrenman performansından dolayıydı belki de farklı problemleri vardı,yedek kalmayı sevmiyordu. Hangisi oldu bilinmez ama en sonunda sol bek bazen de sol açık olarak denemeye başlayınca hayretler içerisinde kaldım. Acaba biz bu işi Almanya’dan daha iyimi biliyoruz ki bize gelene kadar forvet oynamaya çalışan bir adamı biz sol bek yada sol açık yapmaya çalışıyorduk? Aslında söylenecek fazla söz bulunabileceğini de sanmıyorum. Düşünsenize, belli bir yaşa kadar forvet oynuyorsunuz ama ne hikmetse çakma sol bek olup çıkıyorsunuz. 
             En son gittiğim Gürcistan U-20 maçında semih’i gördüğümde, selamlaştık ama kendisinde hiç neşe yoktu.  Tabi bu selamlaşma kendisini tanıdığından yada bir yakınlığımız olduğundan değil.  Diğer futbolcularla da aynı şekilde selamlaşırken hepsinin yüz ifadelerinde farklı bir heyecan belirtisi vardı. Maç esnasında kenarda bazı arkadaşlarla konuşurken Semih’i sordum. Bana “bu adamı nasıl Alman milli takımına almışlar hayret,adam hem disiplinsiz hemde sorumsuz. ” diye söylendi. Şimdi birde faklı bir açıdan bakmak lazım olaya. Acaba Kendi bölgesinde oynayamayan bir oyuncu farklı bölgelerde oynamak istemediği için yada kulüpte rahat ve huzurlu olmadığı için bu tür davranışlar sergiliyor olabilir miydi? Orasıda tartışmaya açık bence. Nihayetinde bu da her ne kadar para için yapılan bir iş olsada yıllarca öğretmenlerimizin bizlere söylediği birşey vardı “Sevilerek yapılan çöpçülük,sevilmeden yapılan öğretmenlikten daha iyidir.” Semih’in de öyle birşey mi olsa gerek bilinmez. 
         Sonrasında bu gün Semih takımdan ayrıldı haberini duyunca çokta sürpriz olmadı benim için. Tabi gönül isterdi ki Semih bir kaç maç ta olsa bile gerçek yerinde oynasın ve bu adam bizim işimize yarar mı? yaramaz mı? görmüş olalım. Ne diyelim,sağlık olsun. Umarım kendine forvet oynayabileceği bir kulüp bulur da bizde görmüş oluruz birşey kaçırıp kaçırmayacağımızı.

Yeni sezon hazırlıkları

Yeni sezonda takımda bir çok genç ismin olması ve Şota’nın “bu takım iş yapar” demesi benim gibi bir çok taraftarıda ümitlendi. Oynana iki maçtada öne çıkan iki isim oldu Ömer Kulga ve Safa Yılmaz. Sağ bek olarak maça başlayan ömer kulga yıllardır sağ bek sorunu yaşayan takımda bu sene bi nebze olsun sıkıntısız geçirecek gibi görünüyor. Bir diğer isim Sefa ise Gürcistan U21 maçında, Amrabat’a “çok havalanma bende bu takımda varım” mesajını verdi sanırım.